bugün

entry'ler (29)

söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil

iyi bilirim içinde anlatmak isteyip de anlatamadığın, anlatsan da karşındakinin anlamadığını düşündüğün kelimeler biriktirmenin verdiği çaresizliğin ağırlığı altında ezilmeyi. Kırılmış üzülmüş, haksızlık edilmişlere özgü, ne söylesen, ne yapsan fayda etmeyeceğini bildiğin bir iç sıkıntısı. Birini üzdüğünü fark edip telafi etme fırsatının kalmaması, bir taraftan da haklı olduğunu düşünmek, haklı olduğun tarafları anlatıp o birinin anlamasını istemek, ama bir türlü anlamadığını düşünmek.

iki taraf arasında bir yanlış varsa, bu yanlışın sorumlusu ne tamamen birinci taraftır ne de ikinci taraf. Birisi birine hata yapmışsa, o hatanın sebepleri vardır karşısındakini de ilgileniren. ilişki bu ya, tek parça. Bu ilişki bütününün içinde anlaşmazlıklar varsa demek ki iki tarafı da rahatsız eden sebepler var ortada. ilişkinin kopma noktasında hata yaptığını hisseden, ama yaptıklarının da mantıklı sebepleri olduğunu düşünen tarafı bir huzursuzluk sarıyor hep.

Anlamadığını düşündüğün taraf aslında her şeyin farkında. Ne demek istediğini de çok iyi biliyor belki. Dinlemek, anlamak, hak vermek istiyor ama artık çok geç olduğunun, durumun umarsızlığının da farkında.

Düzeltmeye isteği, gücü, inancı varsa insanın..., kim bilir? Yoksa, en iyi çare kendini ve herkesi affedip yola devam etmek.

nevrotik sayiklamalar

insanlar başkalarını tanımadan, onların duygu ve ruh halini bilmeden nasıl kolay değer biçiyorlar. Bütün suçu nasıl da kolaylıkla diğerlerinin omuzlarına bırakıyorlar. insan beyni kendini bazı konularda haklı çıkarmakta ustadır, insan inanmak istediğine inanır.

Benim beynim de beni çok istediğim o şeyin olmayacağına inandırmıştı işte. Nasıl olabilirdi ki? Onun sevgilisi varken benim ona yaklaşmam ne kadar doğruydu? Sevgi bu muydu, bencillik miydi, ya o kıza ne olacaktı, ya o bana gelince aynı şeyi bana da yapsaydı?

Zaten çekingen kişiliğim onun yanında buz kesiliyordu. Kalbim öyle atıyordu ki hareket edemiyordum, nefes alamıyordum, bakamıyordum, konuşamıyordum, konuşsam da sesimin tonunu hissedemiyordum. Yılda üç beş defa gördüğüm biriyle, hem bu hislerle nasıl samimi olabilirdim?

Keşke vaktinde bakışmasaydık da yıllarca biriktirdiğim boyumu aşan sevda şimdi içimde parçalanmasaydı. iki yıl bilmemişti, iki yıl daha bilmesindi. Ben hiç bilsin istememiştim ki. Ama kendimi alamadım ki.

Bak bir anı anlatayım, ben daha küçükken, sevgili nedir bimezken bana orospu dediklerini duydum. Neymiş, çok gülüyormuşum. Ben bu yüzden kendi kendime söz vermiştim kimseye inanmamaya, kendimi savunmaya. Bu yüzden kime ilgi duysam gösteremedim. Erkekler içinse bu kadar basitti bir kadına küfretmek. Kadının gözü onca yıl kimseyi görmemiş olsun, hayalinde, rüyalarında onunla yaşamış olsun, küfretmek için bir bahane yeterdi. Ne de olsa sevgilisi olduğu halde başkalarına bakan erkeklere biz bir şey diyemiyorduk, desek de ne farkederdi ki.

Kolay yolu mu seçtim? Ukalalık mı yaptım? Benim için onu sevgilisinden ayırmak kendi kendime şizofren gibi yaşamaktan daha kolydı muhakkak. Bana her baktığında "Allah'ım lütfen olmayacak şeyler hakkında beni ümitlendirme" diye dua edip ağlıyordum. Bir gün rüyamda ona sarılıyorum, ertesi gün rüyamda evlendiğini görüyorum. Dudaklarım uçukluyordu, yemeden içmeden kesilmiştim.

Ben bunlarla bocalarken dışarıdan ilgi manyağı, herkes peşinden koşsun isteyen, yapay, zavallı biri gibi duruyormuşum meğer. O da bunları anlatmak için ufak bir fırsat bekliyormuş belli ki. Bütün hissettiği tiksintiymiş artık. insanlar değişiyormuş, tabii. Bir ben değişemiyorum zaten. Bir türlü büyüyemiyorum. Bana bunları söyleyebilecek kadar nefret ettiyse zaten hiçbir şey hissetmemiş ki. Küçücük bir hevesmiş. Biliyor musun, iyi ki gelmemiş. Bense aptalım biraz, hala toz konduramıyorum benimle hep alay ettiğini, benimle oynadığını, beni yedeklediğini düşünsem de, bu lafları duysam da. Onunla birlikte kendime düşman oluyorum, benliğimde o kadar yer kaplayan sevgim ve ben onun gözlerinde ufalmış, ucubeleşmiştik ve ben de onları öldürmek istiyorum artık. içimi nasıl temizleyeceğimi bilemiyorum, ama artık haddimi biliyorum.

Bilmiyorum,
Belki de kendimi acındırıyorum.

kirpiğe sürülen rimelin gözlük camını boyaması

gözlük kullanan kirpikleri uzun kadınlar rimel sürdüğünde gözlüğünün camları lekelenir.

kendi kendiyle konuşmak

Doğanın bana verdiği bu ödülden
Çıldırıp yitmemek için
iki insan gibi kaldım
Birbiriyle konuşan iki insan.*

anlamsız hüzün

mutlaka altında yatan bir nedeni vardır. çocukluğa inmek gerekir.

insanı bunalıma iten sebepler

dudakta iki tane devasa uçuğun konuşlanmış olması. Hayattan soğutuyor meret.

zabın

(bkz: zayıf)

bedizci

uygurlarda ressamlara verilen ad.

cevizli sucuk

yedikçe yiyesi gelir insanın amma velakin içten gelen "yeme" uyarısına kulak verip daha fazla yememek akıllıca bir davranış olacaktır. zira kendisi bol miktarda kalori içermektedir.

boys over flowers

nasıl biteceğini bilsem de lütfen öyle bitmesin diye dua etmiştim izlerken. kendi kendime sinirlenip üzülmüştüm. hatta son birkaç bölümünü seyretmek istemedim. nasıl duygusal bir his duyduysam diziye karşı...

hoşlanılan kişinin oturum açmasını beklemek

kendisine acilen yeni arayışlar bulması gereken kişidir.

hanbalık

pekin'in eski ismi.

cengiz

moğol kabilelerini birleştiren, moğol imparatorluğu'nun kurucusu timuçin'in lakabı.

uluslararası basın enstitüsü

dünyanın en eski küresel basın özgürlüğü kuruluşu *. merkezi viyana'dadır.
geçenlerde türkiye'de aralarında nedim şener'in de bulunduğu çok sayıda gazetecinin gözaltına alınmasını kınamışlar, basın açıklaması yapmışlar:

"Biz aralarında IPI Dünya Basın Özgürlüğü Kahramanı Nedim Şener'in de bulunduğu Türk gazetecilerine yönelik yeni tutuklamalardan çok endişe duyuyoruz. Mesleğini yerine getirdiği için hiçbir gazeteci tutuklanmamalı, cezalandırılmamalı, hapsedilmemeli, hiç bir şekilde taciz edilmemelidir, muhalif görüşlerini bildirmek de buna dahildir. Yetkililerden, mesleklerini icra ettikleri gerekçesi ile gözaltına alınan gazetecilerin derhal serbest bırakılmalarını talep ediyoruz. Dört başı mamur, farklılıklar barındıran, eleştirel medya sağlıklı demokrasinin köşe taşıdır"

misurata

libya'da bir şehir, liman kenti. libya'nın trablus ve bingazi'den sonra üçüncü büyük şehri. trablus'un doğusunda yer alır.

tarihi lisede öğrendikleri kadar bilen genç

lisede öğretilen tarih bilgilerine sahip olmayan gençten daha bilgilidir.

cat in the rain

1920 yılında yazılmış bir ernest hemingway öyküsü. hemingway sade bir üslupla bizlere yazdığından çok daha fazlasını anlatmış. yalnızca konuşma ve betimlemelerin yer aldığı her satırda asıl anlatılmak istenen, okuyucu tarafından fark edilmeyi bekleyen düşünceler saklı.

sulu yemek yapmayı bilmek

ailesinden uzakta yaşayan öğrenciye çok yarar sağlar. her gün her gün dışarda yediği takdirde geçinemeyeceğini anlayan öğrenci evde yeme yollarına başvuracaktır. yemek yapmayı biliyorsa ne güzel, bilmeyen de kaçınılmaz bir şekilde öğrenecektir kısa bir süre sonra.

eroinle dans

izmir'den istanbul'a üniversite okumaya giden eylül karakterinin uyuşturucuyla tanışması ve onunla savaşmasını anlatan roman. yazar eroinin kötü bir şey olduğu mesajını vermeyi amaçlamış ama uyuşturucu merakını körüklüyor insanın, özendiriyor.

arykanda

antalya'nın turistlik finike beldesi sınırları içinde bulunan antik kent. anadolu'nun yerli dili olan luvi dilinde 'yüksek kayalığın yanındaki yer' anlamına gelir. likya'nın yamaç kentlerinden biridir. batılı gezginler bu kenti isviçre alpleri'ne benzetiyorlarmış.